

Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadelede tarihi bir adım atarak Emisyon Ticaret Sistemi’ni hayata geçirmeye hazırlanıyor. Emisyon Ticaret Sistemi, Türkiye’nin ilk İklim Kanunu olan 7552 sayılı Kanun ile 2 Temmuz 2025’te TBMM’de kabul edilerek aynı gün yürürlüğe girdi. Bu kanunla birlikte, 2026 yılından itibaren kademeli olarak uygulanacak ulusal emisyon ticaret sistemi için yasal temel oluşturuldu.
Türkiye’nin sisteme yönelik tasarımında, Paris Anlaşması’nın 6. maddesi kapsamında uluslararası karbon ticaretine katılım henüz net olarak belirtilmemiş olsa da, ihracatçı firmaların karbon maliyetlerini yurt içinde karşılamaları mümkün olacak. Böylece Türkiye, ihracatçıların ek yükümlülüklerle karşılaşmasını önleyecek stratejik bir adım atmış oldu. İlk aşamada enerji, çimento, demir-çelik, rafineri ve kimya gibi yüksek emisyonlu sektörler kapsama alınacak; zaman içinde daha küçük ölçekli işletmelerin de sisteme dahil edilmesi sağlanacak. Bu şekilde hem büyük sanayi kuruluşları hem de KOBİ’ler, karbon azaltımı konusunda sorumluluk üstlenecektir. Türkiye’nin ihracatında önemli bir paya sahip olan Avrupa Birliği pazarını korumak için atılan bu adım, Birlik tarafından kabul edilen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamında ithal edilen ürünlere uygulanacak karbon vergisinin ihracatçılar üzerindeki olumsuz etkilerini önlemeyi hedeflemektedir.
Sistemin temelinde, devletin belirli sektörlerde faaliyet gösteren şirketlere yıllık bazda karbon emisyon hakkı tahsis etmesi yer alacaktır. Eğer bir şirket, yıl içinde kendisine tanınan emisyon limitinin altında kalırsa, elindeki fazla hakkı piyasada satabilecek; limiti aşarsa, ek hak satın almak zorunda kalacaktır. Böylelikle düşük emisyonlu ve temiz teknolojilere yatırım yapan şirketler avantajlı hale gelirken, yüksek emisyonlu üretim yapanlar maliyet baskısıyla karşı karşıya kalacaktır. Bu yönüyle Emisyon Ticaret Sistemi, piyasa kurallarıyla çevreyi korumayı hedefleyen etkili bir yöntem olarak öne çıkacaktır. Yönetmelik taslağına göre tesisler üç kategoriye ayrılıyor: A kategorisinde yıllık 50 bin ton CO2e’nin altında emisyon yapan tesisler, B kategorisinde 50–500 bin ton CO2e arasında emisyon yapan tesisler, C kategorisinde ise 500 bin ton CO2e’nin üzerinde emisyon yapan tesisler yer alacaktır. Sistemin başlangıcında, özellikle C kategorisindeki büyük ölçekli sanayi kuruluşları kapsama alınacaktır.
Türkiye’nin Emisyon Ticaret Sistemi, iki aşamalı bir piyasa modeline sahip olacaktır. Birincil piyasada tahsisatlar ağırlıklı olarak ihale yöntemiyle dağıtılacak, bazı tahsisatlar ise ücretsiz verilebilecektir. İkincil piyasada şirketler arasında tahsisat alım-satımı yapılabilecek, ayrıca spot ve vadeli işlemler mümkün olacaktır. Şirketler, tahsisatları birincil piyasada ihale yoluyla edinebilecek veya ikincil piyasada diğer firmalardan satın alabilecektir. Gelecekte, Avrupa’daki örneklerde olduğu gibi bankacılık kurumlarının da bu sürece entegre olması beklenmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Emisyon Ticaret Sistemi ile amaçladığı yalnızca uluslararası rekabet gücünü korumak değil; aynı zamanda şirketleri daha düşük karbon salımına yönlendirerek temiz enerjiye, yeşil üretime ve sürdürülebilir büyümeye teşvik etmektir. Bu adım, Türkiye’nin 2053 için belirlediği net sıfır emisyon hedefine ulaşmasında kritik bir rol üstlenecektir. Emisyon Ticaret Sistemi; elektrik üretimi, demir-çelik, alüminyum, çimento, cam, seramik, kireç, mineral yün, kâğıt, rafineri ürünleri ve kimya sektörlerinde faaliyet gösteren yüksek emisyonlu tesisleri kapsayacak şekilde kurgulanmıştır.