“Made in Istanbul” ya da İstanbullu olmak
Bugün dünyada birbiriyle markalaşma rekabeti içerisinde olan; yaklaşık 3.000 büyük şehir, 455 metropol şehir ve 195 ülke vardır. Her kent, algısının veya ürünlerinin mevcut taliplerince ve yeni talipler tarafından daha çok satın alınmasını sağlamak için çaba harcayıp kenti kendi hikayeleriyle taçlandırarak yeni masalsı hikayeler yaratır çünkü her marka bir hikayedir.
Marka kent olmak, söz vermektir ve o kente herhangi bir nedenle gelen kişi aşağıda verilen sözlerin tutulduğunu görmek ister:
- PRESENCE: Konuşmasa dahi insanları kendisine hayran bırakan, imrendiren bir kaliteye sahip olmak; var olmak, “varlığının dahi yeterli olması.”
- PLACE: Kentin büyüleyici ruhu ve aurası.
- PEOPLE: Kent insanlarının yaşam kalitesi ve mutluluğu.
- PRE-REQUISITES: Ön kabul, kentin dünya tarafından ön kabul görmesi ve ani bir kararla dahi gidilecek yer olmak.
- PULSE: Nabız, sürekli ve sağlıklı olarak kentin hayat enerjisinin devam etmesi.
- POTENTIAL: İş kurma-bulma, kaliteli yaşam, övünç duyma potansiyelinin yüksek olması.
Dünyada bazı kentler marka kent olmak için reklam yapar veya çuvalla para harcarlar bazıları ise tarihte kültürel ve ekonomik olarak sürekli ilham verdiklerinden zaten marka kentler sıralamasındaki yerleri hep en üst sıralardadır, işte İstanbul, tarih boyunca böyle ilham veren bir marka kent olmuştur.
Öyle olmasaydı Napolyon Bonapart: “Eğer dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu,” der miydi hiç?
Birden fazla imparatorluğa başkentlik yapmış olan İstanbul, 8.500 yıllık tarihinde ticaretin olduğu gibi sanatın, kültürün, medeniyetin ve hoşgörünün de ilham veren başkenti olmuştur:
1-İstanbul ticaret, ticaret iletişim demektir:
- Galata Kulesi: M.S. 528 yılında Roma’lılar tarafından deniz feneri olarak inşa edilmiş 1348 yılından itibaren de Cenevizliler tarafından gözetleme amaçlı kullanılmıştır.
- Kapalı Çarşı: Dünyanın ilk en büyük kapalı alışveriş merkezi sayılan “Kapalı Çarşı” ise 1461 yılında Osmanlı Padişahı Sultan II. Mehmet tarafından inşa edilmiştir. 64 cadde ve sokağı, 2 bedesteni, 16 hanı, 22 kapısı, yaklaşık olarak 3600 dükkanı ile dünyanın en eski ve en büyük alışveriş merkezi olan Kapalı Çarşı, 4500 metrekare kapalı alanı ile günümüzde de hala aynı görevi yerine getirmektedir. Kapalı Çarşı’nın tarih boyunca en büyük özelliği, içerisinde Türk, Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani, Arap ve daha birçok kültürden iş insanını aynı çatı altında barındırması ve endüstriyel-el yapımı ürünlerle sanat eserlerinin küresel ticaretine hamilik yapmasıdır.
- Mısır Çarşısı: Banisi Osmanlı Padişahı IV. Mehmed’in annesi Hatice Sultan olan ve 1664 yılında hizmete açılan, 88 mağazalı kapalı “Mısır Çarşısı” o zaman Mısır’dan ithal edilen bitkisel ilaç ve baharatların ticaretinin yapıldığı merkez olmuştur. Çarşı, aynı görevini önemli bir ticaret merkezi olarak halen de sürdürmektedir.
- Taşımacılık: Büyük limanlar ve tren istasyonlarının varlığı global ticaretin olmazsa olmazlarındandır. İstanbul Yenikapı’daki 8000 yıl öncesinin Neolitik çağına ait Thedosius Limanı, binlerce yıllık Eminönü, Üsküdar, Karaköy ve Haliç içindeki ticari limanlar, İstanbul’un küresel ticaret tarihindeki köklü varlığının kanıtıdırlar. 1872 yılında hizmete açılan İstanbul-Medine (Suudi Arabistan) demir yolu hattı da istanbul’un küresel lojistiğe verdiği önemin bir başka kanıtıdır.
- Bankacılık: Uluslararası para işlemleri global ticaretin kalbi İstanbul’da şimdilerde adı “Bankalar Caddesi” olan binlerce yıl öncesinde de “Pera Bankerleri” namıyla bilinen aynı caddede yapılmaktaydı.
- Elçiler: Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmadan çok önce dahi dünyanın birçok ülkesinin elçileri İstanbul’da kendi krallıklarını temsil ediyor, ülkeler arasında iletişimi sağlıyor ve tüccarlarının haklarını korumak için müzakereler yürütüyorlardı.
İstanbul, binlerce yıldır ticareti, alışverişi bir mıknatıs gibi kendine çeken marka kent olmuş, “İstanbul’da üretilmiştir” damgası veya “İstanbulluyum” demek de bir itibar simgesi olarak kabul edilmiştir.
2- İstanbul, güvenli bir limandır
İstanbul, tarihi boyunca her ırktan ve inanıştan insanı kucaklamıştır ve halen bu misafirperverliğine devam etmektedir. 1492 yılında İspanya’dan sürgün edilen Yahudilere şefkatli kollarını açıp onları himayesi altına alan yine İstanbul’dur çünkü marka kentler kendinizi güvende hissettiğiniz yerlerdir.
3- İstanbul, yaratıcığı ve özgürlüğü sever
İstanbul’un en muhteşem yapılarının banileri arasında Süleymaniye Camisi, Hürrem Sultan Hamamı ve daha birçok eserin mimarı Mimar Sinan da Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Selimiye Kışlası hatta Nusretiye Camisinin mimarı ve ustası Ermeni Usta Krikor Amira Balyan da, “Mimar-ı Saray-ı Humayun” (Osmanlı Sarayı’nın resmi mimarı) ünvanını taşıyan ve 1880 yılında Taksim’deki Aya Triada Kilisesi’ni yapan Rum Vasilaki Bey İoannidis de Çiçek Pasajı’nın mimarı Kleanthis Zannos da vardır çünkü İstanbul, kendisine değer katacak her kim olursa olsun ona kucak açar.
Ayrıca Osmanlı döneminde “Pera”da her türlü eğlence mekanı açmak ve işletmek serbestti. Beyoğlu, Samatya, Kurtuluş, Beşiktaş, Ortaköy, Balat ve Moda semtlerinde Sinagoglar, Kilisiler ve Camiler’in bazılarının duvarları bile sırt sırta, yan yanadır. İstanbul, marka kent uzmanı Prof. Richard Florida’nın “Creative Class” kitabındaki; “Yaratıcı kesim bir kentle olan ilişkisini sıklaştırır, orada yaşar veya oraya daha sıklıkla seyehat ederse o kent diğerlerine nazaran daha çabuk ve güçlü markalaşır,” söylemini kanıtlarcasına varolduğu sürece yaratıcı kesimi hep kucaklamış bir marka kenttir.
4- İstanbul, bir simgedir:
Uluslararası ticaretin, sanatın merkezi bir kent zamanla doğal olarak simgeleşir ve mutlaka görülmesi hatta orada yaşanması gereken bir yer haline gelir.
İstanbullu olmak adab-ı muaşeret kurallarına harfiyyen yerine getirmek anlamına geldiğinden centilmen erkeğe “İstanbul Beyefendisi”, kadına da “İstanbul Hanımefendisi” denir. İstanbul’da barınabilmenin ilk kuralı ona layık olmaktır zira bir İstanbul’lu fakir dahi olsa kaba veya görgüsüz olamaz. Yani özetle İstanbul gibi simgeleşmiş bir marka kentte yaşamak ve dışlanmamak istiyorsanız birey olarak siz de marka olmak zorundasınız.
Fransız şair ve yazar, Pierre Loti’nin: “Ey kutsal istanbul! Adın, beni büyüleyen tüm isimlerden en büyüleyici olanıdır,” dediği gibi İstanbul büyüleyicidir, hem de M.Ö. 500’lerde Megara’dan gelip Tarihi Yarımada’ya yerleşen Bizans’ın isim babası “Byzas” tan beri…
Bize düşen görev: Büyüleyici İstanbul’a layık olmak ve onun ulvi ruhuna asla gölge düşürmemek olacaktır.