“Ekonomik sürdürülebilirlik ile sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği bir bütün olarak ele alıyoruz”
Tüm dünyada önemi giderek artan Sürdürülebilir Gelişim konusunda en büyük görevlerden birinin iş dünyasına düştüğünü daha önce de defaten dile getirdik. Birleşmiş Milletler’in (BM) 2030 yılına kadar daha adil ve yaşanabilir bir dünyaya ulaşma hedefiyle belirlediği “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” planında, bu alanda bir inovasyon yaratma, bunu geniş coğrafyalara yayma noktasında önemli oyunculardan biri olduğumuzun farkındayız.
Günümüzde pandemi süreci ile birlikte değişen çalışma hayatımız ve akıllı binalara olan yönelimlerin artmasıyla bireyselden ziyade daha kitlesel etkiler yaratan değişiklikler mümkün olmaya başladı.
Akıllı binalarla ulaşılmak istenen hedef, yararın, işlevin ve tasarrufun maksimum seviyede olduğu bir modeldir. Bu noktada karşımıza çıkan en önemli konulardan biri elbette ki enerji verimliliği sistemleridir. Burada amaç hem kullanıcıların üst düzey konfor seviyesine sahip olmaları hem de bu sağlanırken enerji tasarrufunun maksimum seviyede kalmasıdır.
JLL Türkiye olarak, ekonomik sürdürülebilirlik ile sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği bir bütün olarak ele alıyoruz ve 2050 yılında karbon nötr olma hedefimiz doğrultusunda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Stratejik yönetim danışmanlığını yürüttüğümüz kurumlara Net Sıfır taahhüdüne uyum ve karbondan arınma yolculuklarında elimizden gelen desteği veriyoruz.
JLL Türkiye operasyon ekibimiz LEED AP O+M (Accredited Professional) sertifikası almaya hak kazandı. Bu yeni sertifika, müşterilerimiz için gezegenimizde kalıcı bir etki yaratan daha sürdürülebilir çözümler yaratmamızı sağlayacak. LEED AP O+M sertifika sahibi ekibimiz, projelerimize kattıkları bilgi ve tecrübenin yanı sıra sadece sertifikaları ile binanın LEED O+M sertifika puanlamasına 1 puanlık bir katkıda bulunuyor.
Yapının inşaatından başlanarak, konumu, mimarisi, kullanılan malzemeler, aydınlatma ve iklimlendirme gibi detayların tümünde maksimum verimlilik gözetilerek hareket edilmelidir. Peki bu ne demek? Yapıların daha çok gün ışığına maruz kalacak şekilde tasarlanması, daha çok güneş, daha az rüzgar alacak konumda yer alması önemlidir. Böylelikle ciddi anlamda enerji tasarrufu sağlanmış olacaktır.
Teknolojinin gelişmesi ve otomasyon sistemlerinin hayatımıza girmesiyle enerji verimliliği konusunda fayda sağlayan birçok mekanizma da yapılarda kullanılmaya başlandı. Örneğin; dış ısıya göre otomatik olarak ayarlanan iklimlendirme sistemleri, bina içindeki temiz havaya göre ayarlanabilen filtreleme sistemleri, çatı üzerine kurulacak panellerle yenilenebilir enerji kaynakları yaratmak bunlardan bazıları olarak sayılabilir.
Yapılarda enerjinin fotoselli sistemlerle uygulanması hem elektrik hem de su tasarrufu konusunda göz önünde bulundurulması gereken bir husustur. Tuvaletlerde susuz pisuar gibi çözümlerin kullanılması ve musluklarda püskürtme sistemleri, çatıya kurulacak sistemlerde yağmur sularının geri dönüşüme kazandırılması, asansör sistemlerinin daha az enerji harcayacak otomasyonlara işletilmesi de yine kaynak verimliliğini arttıracak maddelerdir.
Akıllı binalarda karşımıza çıkan diğer bir önemli husus da güvenlik sistemleridir. Parmak izi ve yüz tanıma sistemlerinin kullanılması, kesintisiz güç kaynakları, depreme yönetmeliğine uygun bina sistemleri, yangın önleme ve müdahale sistemlerinin gelişmiş olması, acil durum anlarında toplanma noktalarının ve protokollerin açık ve herkes tarafından biliniyor olması oldukça önemli unsurlardır.
Bu noktada elbette akıllı binalar dendiğinde değinmemiz gereken en önemli hususlardan biri de iletişim sistemleridir. Kesintisiz ve hızlı internet, telekonferans/video konferans sistemleri ve buna uygun mimarideki toplantı odaları, çalışanlar arasında kullanılan iletişim yazılımları ve nesnel araçlar son derece önem taşımakta. Tüm bu şartları sağlayan, çalışan dostu, teknolojik ve sosyal imkanlara sahip ofisler artık lüks değil, hepimiz için ihtiyaç denilebilir.