Ara
Genel

Kazanacak 130 Milyar Dolarımız Var

19 Kasım 2020 — Yazar: Abdurrahman ÖZYAVAŞ
Bu döneme dilerseniz bunu kaos, dilerseniz yeni dünyaya geçiş deyin… Ne yaptık ders aldık mı? Geçtiğimiz mart ayında neredeyse tüm dünya hep beraber evlere kapandık. Yaklaşık iki ay evde karantina yaşarken, birçok insan çok düşündü. Öyle ki kimsenin o güne kadar, hiç o kadar düşünecek vakti olmamıştı. Evdeyken herkes kendine göre kararlar aldı. Dışarı çıkınca şunu yapacağım, bundan sonra hayatım böyle olacak, daha sağlıklı yemekler tüketeceğim, daha çok çalışacağım, yaşam kaliteme dikkat edeceğim, bugüne kadar yapmadığım her şeyi yapacağım... Çıkınca ne oldu? Başladık mı hayal ettiklerimizi yapmaya? Yoksa iki ay evde köşeye sıkışınca beylik laflar edip sonra bıraktık mı? İster bırakın ister bırakmayın, sizi bilmem ama dünya bırakmadı. Herkes yeni dünyaya adapte olmak için çalışmalar yapıyor. Her zaman kendime kılavuz edindiğim ve bizim topraklarımızdaki herkesin bildiği bir söz var; “Kul sıkışmazsa Hızır yetişmezmiş” Sizce yeterince sıkışmadık mı? Dünya bambaşka dinamiklerden geçiyor, dilerseniz bunu kaos veya kötü günler olarak görebilirsiniz. Dilerseniz yeni dünyaya geçiş ve adaptasyon süreci olarak görebilirsiniz. Ne yapacağız, bence biz de durmayacağız artık zamanı geldi aralıksız çalışacağız. Seçim bizim ya tozu dumana katacağız ya da tozu dumanı yutacağız. Zorlanıyorsak birilerini örnek alacağız. Dünyada yeme içme denince akla gelen ilk ülke İtalya. Öyle ki dünyada domine ettikleri yeme içme pazarı; üretim, ihracat ve diğer her şey dahil yaklaşık 150 milyar dolar. İkinci ülke Japonya’nın 50 milyar dolar; üçüncü ülke Türkiye’nin ise 20 milyar dolar olduğu söyleniyor. Önümüzde uzun bir yol var ama başarabiliriz. Hepimiz biliyoruz ki mutfağımızda İtalya’dan daha çok çeşide sahibiz ve basit mantıkla daha kazanacak 130 milyar dolarımız var. Tam da dövizin bu kadar yükseldiği, ülkemizin dış kaynaklara bu kadar ihtiyacı olduğu dönemde, içerideki kazandıklarımız bize yetmezken dışarıdan döviz getirseydik, bu arada ülkemizin mutfağını dünyaya tanıtıp, bayrağımızı dalgalandır saydık iyi olmaz mıydı? Hadi o zaman, bir bakalım nasıl başardı İtalyanlar? En basit anlatımla mallarına, mutfaklarına, kültürlerine sahip çıktılar. Amerikan kahvesi değil, İtalyan kahvesi tükettiler. Gittikleri ülkede sadece espresso içtiler. Yurt dışında çalışan şefleri pizza yaptı, pizza yaptıkları yetmezmiş gibi üzerinde kullanacakları malzemeyi ve peyniri de İtalyan malı kullanmak üzere şart koştular. Eğer istedikleri ürünle yapamazlarsa somurtmaya, surat asmaya, böyle pizza olmaz demeye başladılar. Ha bir de zeytinyağı var… Üstüne de İtalyan zeytin yağı koymazsan zaten kavga çıkartırlar. Basit bir pizza gibi gözüküyor öyle değil mi? Ah canımız pidemiz daha ne kadar yolun var... Sonra kendi ülkelerinde, en iyi İtalyan restoranı yapmak için birbirleriyle yarıştılar ve yaptıkları en iyi İtalyan restoranlarını yurtdışına taşıdılar. Kendi mutfaklarını anlattılar, anlattılar, anlattılar… Yöntem basit, tek olması gereken istek ve adaptasyon. Biliyorum bu hepimizde her zaman olmaz, o yüzden yukarıda söyledigim gibi bizleri bazen sıkışmak kurtarır, o zaman Hızır yetişir. Bu günler o günler işte! Hadi hep beraber önce yurt içinde en iyi Türk mutfağı restoranlarımız olsun, alışveriş merkezlerinde 30.000 şubeli hamburgerciden değil kendi köftecimizden yiyelim, kendi Türk kahvemizi içelim, birbirimizle yarışıp en iyisini yapalım sonra da hiç durmadan yurtdışına taşıyalım. Hedefimiz 150 milyar dolar olsun...

İlginizi Çekebilir