Ara
Genel

VERIMLILIĞIN TEHLIKELERI VE YAVAŞLAMANIN HAYATIMIZA KATKILARI

Blog Image
Yazar: M.Kemal SAYAR 21 Aralık 2020
Bu şekilde düşünmenin mantıklı bir açıklaması var.
Verimliliğe adeta tapıyoruz. Daha fazla almak için daha az kulla- nın. Aynı gün teslimat. Aynı anda birkaç işi birlikte yapmak; bir yan- dan e-posta gönderirken, bir yandan da mesaj yazmak ve belki de üçüncü bir cihazda sohbet etmek. Verimlilik iyi olarak görülür. Verimsizlik ise sa- vurganlıktır. Ekonomistler bize artmış verimlili- ğin, yaşam standartlarımızı geliştir- menin asıl yolu olduğunu öğretiyor- lar. Şirketiniz, siz daha verimli hale gelmeden maaş zammı yaparsa, açığı telafi etmek için fiyatlarını yük- seltmek zorunda kalacaktır. Tüm şir- ketler aynı şeyi yaparsa, herkes ye- rinde sayar- satın aldığınız şeylerin daha yüksek fiyatlarını karşılamak için daha yüksek maaşa ihtiyacınız olacaktır. Bu nedenle, maddi iler- leme sağlamak istiyorsak, daha ve- rimli olmalıyız. Geliştirilmiş tedarik zincirleri, tam zamanında teslimatlar ve iş gücünde gevşeklik olmaması, bunların hepsi verimliliği artırmaya hizmet eder. Bunu başarırsak, haya- tımız her geçen gün daha iyiye gide- cek veya bize öyle söz verildi. Otomobil tasarımında bir litreyle
mümkün olduğunca çok kilometre yapmak isteyen otomobil üretici- leri için, hava direnci ve yol tutuşu verimliliğin düşmanlarıdır. Finans dünyasında takas, anlaşmazlığın en çok ortaya çıktığı noktadır. Paranın icadından önce, patates çiftçisi yu- murta ve sütü takas edebilmek için patates çuvallarını kullanmak zo- rundaydı. İngiliz tarihçi Niall Fergu- son’un Paranın Yükselişi (2008) adlı kitabında bize hatırlattığı gibi, para- nın icadının bu verimsizliğin azaltıl- masında çok katkısı oldu ve son 200 yılda finans dünyasında meydana gelenlerin pek çoğu bu devrimin de- vamı olarak görülebilir. Örneğin kredi, şu anda paranız ol- masa da yumurta ve süt için alışveri- şe gidebileceğiniz anlamına geliyor. O zamandan beri, finansal piyasalar bu verimliliği başka bir seviyeye ta- şıdı. ‘Opsiyon piyasalarının’ ortaya çıkması, yakın zamanda satacağınız bir hisse senedini gidip satın alma zahmetine girmeniz gerekmediği anlamına gelir. Sadece satın alaca- ğınıza söz verebilir ve daha sonra opsiyon sözleşmesi tarafından belir- lenmiş tarihte belirlenmiş bir fiyata satabilirsiniz. Sonrasında, tercihi hisse senedi yerine opsiyonun tica- retini yapabilirsiniz. Bu gelişmelerin her biri ve diğerleri, bir kişinin zaman ve enerji harcama- dan –yavaşlatıcı bir sürtünme olma- dan işini yapmasını kolaylaştırdı. Her biri ekonomik işlemleri daha hızlı ve daha verimli hale getirdi. Açıkçası bu, bazı yönlerden iyi. Ancak 2008 mali krizi, bunun varsayıldığı kadar avantajlı olmadığını düşündürttü. İpotek ve diğer krediler, ticari var- lıklara (‘Menkul Kıymetler’) dönüş- türülmemiş olsaydı, bankacılar her başvuru sahibinin kredi değerini değerlendirmekle vakit harcayabi-
lirdi. İnsanlar nakit çekmek için bir bankaya gitmek zorunda kalsalardı, daha az harcayabilir ve daha fazla tasarruf edebilirler. Bu sadece spe- külasyon değil – örneğin, Nobel ödüllü ekonomist Richard Thaler’ın incelediği bir araştırma, insanların kredi kartıyla bir şeye nakitten daha fazla ödeme yapacağını gösteriyor. Belki de bizi yavaşlatmak için küçük bir sürtünme kuvveti hem kurumla- rın hem de bireylerin daha iyi finan- sal kararlar almasına izin verecektir. On yıl önce, Amerikalı psikolog Adam Grant ve ben bir dergi yazı- sında, bu ‘azı karar çoğu zarar’ olgu- sunun genel bir kaide olabileceğini savunduk. Bir miktar motivasyon mükemmel performans üretir; aşırı motivasyon boğucudur. Bir miktar grup iş birliği, dayanışmayı sağlar ve üretkenliği ar- tırır; fazlası ise yorgunluğa yol açar. Bir miktar empati, başka bir kişinin neler yaşadığını anlamanızı sağlar; fazlası ise zorlu şeyleri konuşmanızı ve yapmanızı engelleyebilir. Benzer şekilde, Seçim Paradoksu (2004) adlı kitabımda, seçme özgürlüğünün hiç olmadığı bir hayatın yaşamaya değmeyeceğini, çok fazla seçene- ğe sahip bir hayatın ise felce, kötü kararlara ve memnuniyetsizliğe yol açtığını savundum. Motivasyon, iş birliği, empati, seçim ve verimlilik de dahil olmak üzere hayatın birçok alanında -Aristoteles’in ‘ortalama’ olarak adlandırdığı- doğru miktarı bulmak hem bireyler hem de toplum olarak karşılaştığımız önemli bir zor- lu görevdir. Fakat ortalamayı bulmak hiç de kolay değil. İngiliz şair Willi- am Blake’in Cennet ile Cehennemin Evliliği’nde (1790-93) ileri sürdüğü gibi: ‘Yetenden fazlasının ne olduğu- nu bilmezsen neyin yeterli olduğunu asla bilemezsin.’ İçerik: Barry Schwartz Tercüme: İclal Eskioğlu Aydın