Türk Danışman
Danışmanın kim olduğu kadar danışanın da eksiğini itiraf etme cesaretini gösterebilmesi de önemlidir.
Geçenlerde İstanbul’da bir restoranda yemek yerken ister istemez yan masadakilerin sohbetine kulak misafiri olmuştum. 30’larında, kirli sakallı, spor giyimli, arada İngilizce kelimeler kullanan belli ki bir reklam ajansının sahibi ya da üst düzey yöneticisi olan beyefendi yanındakilere şöyle diyordu: “Abi, adamlar çok başarılılar, mantaliteleri Avrupai, güzel de para kazanıyorlar. Danışmanlarının bile Türk olduğunu sanmıyorum.” Ben, o son cümleye takılmıştım ve kendi kendime sorgulamaya başladım: Danışman Türk olursa eksik olan ne oluyor ki? Türk danışmandan uzak durmak mı gerekiyor? Bu bakış açısına göre mavi gözlü İngiliz bir danışman neden bir işletme için daha yararlı oluyor?
Belki de işin sihri kelimenin kökünde saklıdır, kim bilir? Türkçe’deki “danışman” kelimesi; DanışEski Türkçe tanuş“(karşılıklı) konuşmak, söyleşmek” fiilinden evrilmiştir. Bu fiil Eski Türkçe tanu“konuşmak, söylemek” fiilinden yine Eski Türkçe +iş ekiyle türetilmiştir yani Türkçe’de danışman, sohbet edilen kişi demek. Belki de bu nedenle Türkiye’de danışmanlık sıradan bir iş sayılmaktadır. Zira geçenlerde büyük bir Türk markasıyla el sıkışmıştık tam sözleşme imzalama aşamasına gelmiştik ki şirketin Genel Müdürü; “Holding Yönetim Kurulu kararı var, biz herhangi bir danışmanlık sözleşmesi imzalayamayız, sizinle hizmet alımı sözleşmesi imzalayacağız,” dedi, biz de öyle yaptık.
İngilizce’de aynı anlama gelen “consultant” kelimesinin kökü ise Latince “cōnsulō” kelimesinden gelmektedir. Cōnsulō kelimesinin anlamını etimolojik olarak incelediğimizde kelimenin “deliberate” ve “consult” anlamlarına geldiğini görürüz. Tureng sözlüğüne göre cōnsulō kelimesinin içerdiği anlamlar şunlardır: Üzerinde durmak, düşünmek, tartmak, temkinli olmak, müzakere etmek, görüşmek, ölçüp biçmek, emin, ağır, incelikli, dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, planlı, bilinçli, sakin, kontrollü, akıl danışmak (consult), akıl almak ve konsültasyon yapmak.
Aradaki farka bakar mısınız lütfen; Türkçe’deki danışman kelimesinde karşılıklı tanuş (sohbet) edilen kişi var İngilizce’deki consultant kelimesinde ise ölçüp tartmasını bilen, kendinden emin ve bilge birine akıl sormak var. Varın tercihi siz yapın, ben olsam ikinciye akıl danışırdım, kıraathaneler zaten ilkindeki çok konuşan ‘tanuşlar’la dolu.
Bir markanın ya da kişinin doğum yeri ilerleyen yıllarda o markanın değerine olumlu ya da olumsuz etki eder mi? Elbette eder. Biz bu etkiye ülke marka değeri etkisi diyoruz. Marka; algıdır ve soyut bir değerdir, kendi zihninde markanıza değer biçen hedef kitleniz sizin kütlenizle hiç ilgilenmez yalnızca algınızla ilgilenir. İşte bu nedenle bir markanın hangi ülkeye ait olduğu önemlidir. Tıpkı danışmanın hangi ülke vatandaşı olduğunun önemli olduğu gibi. Çünkü ülke marka değeri ürün-kişi marka değerini olumlu ya da olumsuz etkileyecektir.
Danışmanın kim olduğu kadar danışanın eksiğini itiraf etme cesaretini gösterebilmesi de önemlidir. Örneğin, Apple’ın yaratıcısı Steve Jobs’un Amerika’da ilk kez Apple Store açacağı zaman bir bilene danışma gereksinimi duyması gibi: Steve Jobs, 2001 yılında ABD’nin Virginia eyaletinde ilk Apple Store mağazasını açmadan önce iç görülerini ve deneyimlerini öğrenmek için birkaç iş lideriyle görüşüp onlara perakendecilikle ilgili sorular sorar, danışır çünkü kendisini perakende konusunda neredeyse zır cahil gibi hissediyordur. Steve Jobs, görüştüğü kişilerden en çok Target mağazalar zincirinin üst düzey yöneticisi olan Ron Johnson’dan etkilenmiştir. Johnson aslen yaklaşık 50.000 kişinin yaşadığı küçük bir taşra kasabası olan Minnesota Eyaleti’nin Edina kasabasındandır. Steve Jobs, ona şöyle bir teklifte bulunur: “Sen bana mağazacılığı öğret ben de sana bilgisayarcılığı, var mısın?” Johnson’un cevabı hiç gecikmez: “Elbette varım.” Böylece Steve Jobs’la Johnson bir alışveriş merkezinde buluşurlar ve birlikte AVM’deki mağazaların vitrinlerini, tasarımını ve müşteri deneyimlerini analiz ederek etrafta dolaşırlar.
Memleketi neresi olursa olsun uzman olduğu alanda bilgili, deneyimli, emin, bilge, şeffaf ve cesur olan bir danışman danışanına mutlaka fayda sağlayacaktır. Yeter ki iki taraf ta fikirlerini beyan ederken cesur, prensipli olsunlar ve de en önemlisi çözüm odaklı olsunlar.
Kıssadan hisse şudur; koskoca Steve Jobs dahi bilmediğini itiraf edip aslen kasabalı bir bilene danışmıştır, kendisine danıştığınız kişinin memleketi ya da boyu posu, göz rengi çok önemli değildir yeter ki danışılan kişi işini iyi bilsin, işe yarasın.
Yandaki masaya, yandaki şirketlere duyurulur.