Genel
SÜRÜNGEN BEYİN GÜVEN ARIYOR
28 Temmuz 2020
Mevcut gerçeklikle savaşarak hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Bir şeyi değiştirmek için mevcut yöntemi geçersiz kılan yepyeni bir yöntem geliştirin. (Buckminster Fuller)
Roma İmparatorluğu’nda yaşamış halktan bir grupla bir araya geldiğinizi ve onlarla konuşabildiğinizi hayal edin. Eğer onlara cep telefonunuzu gösterir ve nasıl çalıştığını açıklamaya çalışırsanız muhtemelen söylediklerinizi asla anlamayacaklardır. Bunu anlamalarını sağlamak için, onlara tamamen yabancı ve neredeyse birkaç kitabın sayfalarını dolduracak kadar çok kavramı açıklamanız gerekecektir. Fakat onlara günümüzün yozlaşmış politikacılarından, anlamsız savaşlarından ya da terörist saldırılarından söz ederseniz ne olduğunu hemen kavrayacaklardır. Örneğin dünyadaki pek çok yer eskiden olduğundan daha az tehlikeli. Dünya savaşlarla parçalanıyor ve göremediğimiz Covid-19 adı verilen bir düşmanla savaşıyor ama her hâlükârda o tarihlerde birbiri ile mücadele eden imparatorlukların kontrolü altındaki dünyadan daha iyi durumda. Yine de arzularımız, öfkemiz ya da güç ilişkilerimiz söz konusu olduğunda, bilim ve teknoloji alanında kaydettiğimiz gelişmenin çok azı gelişme kaydettiğimiz bir gerçek.
Tarih boyunca güçlü ve köklü değişimler geçiren insanoğlunun beyni, bazı işlevlerini hiç yitirmiyor. Bu durum insan beyninin fizyolojik yapısına ve insanoğlunun tanrı vergisi özel olarak tasarlanmış iki önemli bölümüne dayanıyor. Bunlardan ilki, avcı ve toplayıcı atalarımızdan bugüne taşıdığımız ve adına “Sürüngen Beyin” dediğimiz iç güdülerimizin tetikleyicisi olan bölüm ve diğeri, bizi hayvanlardan ayrı kılan alnımızın arkasında “Prefrontal Korteks” olarak adlandırdığımız problemleri çözme, dikkat toplama ve duygusal dürtüleri dizginleme gibi bilişsel işlevleri yürüten bölüm. Hemen hepimiz iç güdülerimizin kontrolü altında olsak da Neandertal atalarımızdan farklı olarak zaman içinde gelişen akıl ve mantık sistemimizle, iç güdülerimizi, doğru kararlar almak adına dengelemeyi başarıyorduk. Peki ne oldu da neredeyse tüm dünya bu virüs salgını nedeniyle aklını yitirme noktasına geldi ve gelecek endişesi bizi tamamen kontrolü altına aldı?
Bunun ülkemizdeki ilk örneğini sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ilk gün derinlemesine yaşadık. İnsanoğlunun en temel sürüngen iç güdüsü olan hayatta kalma güdüsü devreye girmiş ve hayati tehlikesi olduğunu düşünen bizleri, saldırmaya ve hayatta kalmak için savaşmaya itmişti.
Yaşadığımız bu kaotik ortamın psikolojik baskısı altında evlerimizde vakit geçirmeyi öğrenmişken, ülkeleri yöneten liderlerin ekonomik kaygıları erken de olsa adım adım normalleşme sürecini başlatmayı gerektirdi. Bugünlerde normalleşme olarak adlandırılan yeni kurallı hayata adaptasyon süreci dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de başladı. Belirli kurallar dahilinde işletmeler halka çeşitli aşamalarla hizmet veriyor. Özel önlemlerin alındığı mağazalar, alışveriş merkezleri, kafeler, restoranlar müşterilerini bekliyor. Bu süreçte bu dergi okurlarının çoğunluğunu oluşturduğu işletme sahipleri ve çalışanları için en çok merak edilen konular; müşteri ilişkilerinin nasıl olacağı, satış miktarlarını ve müşteri sayısını artırmak için bu şartlar altında neler yapılması gerektiği, kurumun itibarına ve marka değerine zarar vermemek için Covid-19’dan korunma yollarının nasıl uygulanabileceğine dair soruların cevaplarını içeren konular olarak göze çarpıyor.
Telefonlar, arabalar, akıllı ev sistemlerine kadar gelişmiş uygulamalara sahip olsak da tüm bunlar insanın seçim ve karar verme sistemlerinde doğası gereği uyguladığı temel prensipleri değiştirmiyor. En ilkel ve birincil iç güdümüz olan hayatta kalma isteği her türlü kararımızın temelinde yatan en önemli etken olma özelliğini koruyor. Alım kararlarımıza ilişkin seçimler yaparken, virüsün bulaşma riskini en aza indirecek seçimler yapmayı tercih ediyoruz. Kısacası sürüngen beynimiz en az risk alabileceği ve en çok güvenebileceği yerleri, ürünleri ya da süreçleri seçmeye çalışıyor. Üstelik kuralların en az seviyede uygulandığı, rahat edebileceği, konforundan da fedakarlık etmek zorunda kalmayacağı ancak sağlığının da tehlike altında olmayacağı hijyenik standartlara uygun, güvenilir yerleri ve süreçleri daha çok arar ve tercih eder hale geliyor.
Yeni normallere alışmaya çalışırken doğal olarak müşterilerin beklentilerinin değiştiği ve bu değişikliğin hayatımızı etkileyecek en önemli nokta olduğu gerçeğini kabul ederek konuya yaklaşmak iyi olacaktır. Önümüzdeki dönemde insanlar seçimlerini yaparken, fiyat ya da marka algısından öte, güvenlik, temizlik ve genel kalite algıları açısından çok daha dikkatli ve talepkar bir profil oluşturacaklardır. Müşteriler konforundan fedakarlık etmeden sağlıklarının korunduğuna dair kendilerini güvende hissettikleri yerleri ve ürünleri birincil olarak tercih edeceklerdir. Bu konuda yapılacakları 8 madde altında sıraladım.
- Gerçeği kabul edin ve yaratıcı çözümler üretin.
- Başarının tanımlarını genişletin.
- Başka hiç kimsenin yapmadığı bir şey yapın.
- Dürüst ve şeffaf olun.
- -Mış gibi yapmayın.
- Ulaşılabilir olun ve müşterilerinizle daha sıkı iletişim kurun.
- Çalışanlarınızı koruyun.
- Bireye gerçekten saygı gösterin.
İlginizi Çekebilir
Asra Pırlanta, pırlanta seçiminde doğal ve laboratuvar taşlarını karşılaştırdı
Franchise Market Türkiye — 2024-11-21 11:18:00
Daikin Türkiye, Avrupa'nın fancoil üretim merkezi haline geldi
Franchise Market Türkiye — 2024-11-21 10:44:00
Yıldız Holding, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik vizyonunu COP29'da paylaştı
Franchise Market Türkiye — 2024-11-21 10:23:00