Sabırlı Aileler Merhametli Çocuklar Yetiştirir
Mutlu anların yemekleri daha lezzetli yaptıklarını biliyoruz
Günümüz koşullarında çocuklarımız eskiye göre çok daha hızlı ve zahmetsiz bir şekilde yemeğe ulaşabiliyorlar. Marketlerde hatta benzin istasyonlarında bile sunulan çeşitli hazır gıdaların yanında her türlü yemeği eve sipariş edebilme kolaylığı mutfak alışkanlıklarını tamamıyla değiştirdi. Değişen yaşam tarzı karşısında sağlıklı yemeklere olan ilginin gittikçe azaldığını görmekteyiz.
Eskiden gelecek kuşakların açlık ve susuzluk çekeceği haberleri, şehir efsanesi olarak konuşulurdu. Şu an hayatta olan genç kuşakların bir felaketle karşı karşıya kalacağı bilim adamları tarafından yüzümüze vuruluyor. Atığı ve israfı durdurmak ne ülkelerin ne de büyük şirketlerin tek başlarına yapabilecekleri bir iş değil. Hepimiz bencilliğimizi bir kenara bırakıp, artık kendi geleceğimiz için, çocuklarımızın gelecekleri için daha dikkatli davranmak ve aklımızı başımıza almak zorundayız. Biz büyükler gıda israfının önemini biliyoruz ve olabildiğince önlemeye çalışıyoruz. Bilinçli tüketmek, ziyan etmemek ve kalan yemekleri değerlendirmek için çabalıyor olabiliriz. Peki ya çocuklarımıza bunu doğru bir şekilde aktarabiliyor muyuz? Bu duyarlılığın gelecek nesillere geçmesi için doğru örnek oluşturmak zorundayız. Bunu yaparken sadece öğüt vermek yerine bir de eğlenceli hale getirebilirsek, kuşkusuz daha etkili olabiliriz. Çocukların yemekle doğru ilişki kurabilmeleri için sadece yemeğin değil, etrafındaki sohbetin, birlikteliğin de olumlu olması gerek. Mutlu anların yemekleri daha lezzetli yaptıklarını biliyoruz. Bebekler doğduklarında yaklaşık 25 bin tat alıcısıyla doğuyorlar. Yetişkin olana kadar bunun sadece üçte biri kalıyor maalesef.
Mutfak, sıcak ocakların, kaynayan suyun, keskin bıçakların olduğu bir yer. Çocuklarımızı mutfağa sokmamak için birçok sebep var. Ancak yemek yapmak çocukların yemekle olan ilişkilerini kuvvetlendiren en önemli aktivitelerden biri olduğunu hatırlatmak isterim. Çocuklarımızın ileride gıdaya, doğaya ve denize saygı duyan bireyler olmaları için yapabileceğimiz çok şey var. Topraktan, tohumdan, doğadan giderek uzaklaştığımız modern şehir hayatında gerçek gıdadan da koptuğumuz bir gerçek. Çoğu şehirli çocuk bugün yediği sebze ve meyvenin bile nasıl yetiştiğini bilmiyor. Bugün ne yazık ki bir çocuk patatesin patates kızartması şeklinde yetiştiğini sanıyor. Kerevizin neye benzediğini ya da domatesin ketçap dışında ne işe yaradığını bilmiyor. Yediği pizzanın üzerindeki mantarın ormanda yetiştiğini görmemiş, yediği yumurtanın nereden geldiğinden habersiz bir sürü çocuk var. Öncelikle bugünlerde anne-baba olarak en çok şikayet ettiğimiz konu olan teknoloji bağımlılığına çok dikkat etmek zorundayız. Çocuklar henüz küçükken kontrolü nispeten kolay olan teknoloji bağımlılığı, yaşları büyüdükçe giderek hayatı zorlaştırıyor. Kafasını bilgisayardan kaldıramayan gençler, sanal ortamda yaşanan hayatlar, gece geç saatlere kadar oynanan oyunlar. Dürüst olmak gerekirse, şikayet ediyoruz ama işimize geldiğinde de bakıcı oyalayıcı niyetine kullanıyoruz bilgisayarı, tableti, telefonu. Bu konuda bir hayli tutarsız, çaresiz ve şaşkınız aslında. Okullarda ise tablet defterin yerine geçmiş durumda. Eski devir yok artık, devir teknoloji devri ve çocuklarımız hızla bilgiye ulaşıyor. Çocuğumuz ile karşılaştığımız problemlerin çözümünde gelenekçi değil yenilikçi olacağız. Zaman içinde unutulup kaybolmaya yüz tutan eski gelenek ve göreneklerimizle birlikte bunların ayrılmaz bir parçası olan yemek tariflerimizi ve alışkanlıklarımızı, gelecek nesillere aktarmak zorundayız. Gelecekte toprağımıza, ata tohumlarımıza, gerçek gıdaya ve üreticisine saygı duyan ve sahip çıkacak olan çocuklarımızın yemekle doğru ilişki kurmalarını sağlamak zorundayız.