Ara
Genel

Tutkusunun Peşinden Gitti

27 Nisan 2021 — Yazar: Franchise Market Türkiye
Grammy ödüllü pek çok isimle başarılı işlere imza atan Yaman Akdoğan İzmir’den Amerika’ya uzanan müzik yolculuğunu anlattı, “Arkadaşım için gittiğim sınavda jürinin dikkatini çektim. Burslu olarak kabul edildiğim haberi geldiğinde inanamadım” dedi. İzmirli müzisyen Yaman Akdoğan, son yıllarda Amerika’da çok önemli isimlerle çalışmalara imza atıyor. Aynı zamanda Bunker Hill Üniversitesi’nde öğrencilerin yetişmesine katkıda bulunuyor.
  1. 11 senedir Amerika’dasınız. İlk olarak Amerika’ya gidiş hikayenizden biraz bahseder misiniz?
Amerika’ya gidiş hikayem biraz maceralı ve sürpriz bir şekilde başladı. 2008 yılında İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi bölümünde okurken yıllardır süre gelen müzik sevdam artık müziği kariyer olarak seçme fikrini doğurmuştu içimde. Bir yandan okula gidiyor bir yandan da İzmir’de müzisyen arkadaşlarımla çalışmalar yapıyor, derslerimin dışında hafta sonları zamanımın neredeyse hepsini müzik çalışarak veya çeşitli mekanlarda ve konserlerde çalarak geçiriyordum. Bunlar olurken çok yakın piyanist ve kompozitör arkadaşım Oğuz Can Özcanlı bir gün gelip, kendisinin ve diğer yakın arkadaşımız davulcu Tuna Boylu’nun Amerika’daki müzik okulu Berklee College of Music’in Atina’da düzenlenecek olan sınavlarına gireceğini, istersem benim de onların sınavlarında destek amaçlı ‘’eşlikçi bas gitarist’’ olarak çalabileceğimi söyledi. O zamanlar Berklee’ye gitme düşüncesinin hayali bile yoktu kafamda, çünkü okulu kazanabileceğimi veya kazansam da ailemin okul parasını karşılayabileceğini düşünmüyordum. Berklee’de eğitim veren hocalar Amerika’dan gelerek okula yeni öğrenci almak için dünyanın çeşitli yerlerinde sınav yapıyorlardı, Yunanistan’da sınav yapacakları yer ise Atina’ydı. Sınavı gidip görmenin benim için faydalı olabileceğini düşünerek herhangi bir başvuru yapmadan arkadaşlarımla Atina’ya gittim. Oraya gittiğimizde hepimiz çok heyecanlıydık. Tuna Boylu’nun sınavında çaldıktan sonra, Berklee’nin mülakatlardan sorumlu üyesi yanıma gelerek sınavdaki hocaların çalışımı beğendiğini, beni de kendim için sınava almak istediklerini söyledi. Duruma inanamamıştım, böyle bir şeyle karşılaşacağımı gerçekten beklemiyordum ve sınavı kendi adıma denemek için hazırlanmamıştım. Teklifi kabul ettim ve sınava girip elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Sonra İzmir’e dönüp okuluma devam ettim. Bir süre sonra okula burslu olarak kabul edildiğimin haberi geldi ve uzun soluklu Amerika macerası başlamış oldu.
  1. Birçok isim dünya çapında tanınan bir müzisyen olmak için Amerika’ya gitme, Amerika’daki yapımcılarla anlaşma yapmanın peşinde koşuyor. Peki bu düzen gerçekten böyle mi?
Amerika’da ismi olan iyi yapımcılardan söz ediyorsak, onlarla çalışmak için öncelikle sunduğunuz ürünün, yani müziğinizin dünya standartlarına hizmet etme potansiyeli olması gerekiyor. Yani kısacası, bu yapımcıların sizin müziğinizin günümüz dünyasında geniş bir dinleyici kitlesiyle buluşma potansiyeline ikna olmaları gerekiyor. Bugüne kadar müzik piyasasında takip ettiğimiz yapımcıların yaptığı prodüksiyonların çoğu müzik tarihine yeni bir ses getirmiş isimler oldu. Pandemi öncesinden beri süre gelen, müziğin dijitalleşme durumu, içinde bulunduğumuz dünyada artık albümlerin stüdyoda bir prodüktör eşliğinde yapılması ihtiyacını azalttı. Müzisyenler kendi evlerinde kurdukları “home stüdyolar” ile birbirlerine kayıtlar göndererek albüm çıkarabiliyorlar. Ancak yine bu albümlerin prodüksiyonunu yapacak, kayıtların mix ve mastering dediğimiz post-prodüksiyonunu yapacak kişilere ihtiyaç hep var olacak.  Bu yüzden, müziğin insanlara ulaşma yolu, dinlenme ve değer biçilme şekilleri değişse de müziği üreten sanatçıların iyi müzik üretmeleri için geçmek zorunda oldukları aşamalar değişmedi. İyi müzisyen olmak için yine çok çalışmak gerekiyor. Yani Amerika’ya gelip iyi yapımcılarla anlaşmak isteyen birinin, bunu para ve şöhret amaçlı yaparsa uzun vadede bir getirisi olmaz, öncelikle yaptığı müziğe gönülden inanıyor olması ve bu iş için gece gündüz çalışıyor olması gerekiyor, işin özü bu bence.
  1. Grammy ödüllü pek çok isimle çalıştınız, turnelere çıktınız. Amerikalıların Türk sanatçılara yaklaşımına dair neler gözlemlediniz?
Amerikalıların Türk sanatçılara yaklaşımı aslında çok ilgili ve meraklı. Çünkü kendi ülkelerinde duymadıkları tarzlarda sesleri, melodi ve ritimleri Türklerden duyduklarında etkileniyorlar. Batı müziğindeki perdeli sistem bizim müziğimizde daha az kullanıldığı için koma sesleri duymak, düz olmayan aksak ritimleri dinlemek Amerikalılara farklı ve ilgi çekici gelebiliyor. Bu yüzden geleneksel Türk müziği yapan veya bunu batı müziğiyle harmanlayan sanatçılar Amerika’da çok rağbet görüyor. Ben her zaman Afro-Amerikan müziklere ilgi duydum. Jazz, Blues, Funk, R&B gibi müziklerdeki ritmik hissiyat beni hep heyecanlandırdı. Amerikalılar kendi müziklerine ilgi duyan orta doğu veya Avrupa’dan gelen müzisyenlere de ilgiyle yaklaşıyorlar. Kıtalar ötesinden, kendi müziklerini dinlemiş, bunun için Amerika’ya gelmiş müzisyenlerin hikayeleri onların ilgisini çekebiliyor.
  1. John Patitucci ve Lincoln Goines gibi önemli bas gitaristler ile çalışma, onlardan ders alma fırsatınız oldu. Bu isimlerle bir arada olmanın size kattığı en büyük şey nedir?
Her ikisi de çok sevdiğim mentorlarım, bana çok desteği olmuş çok iyi insanlar. Lincoln Goines’ın ismini Berklee’ye gelmeden önce duymuştum fakat Türkiye’deyken kendisi hakkında çok fazla bilgim yoktu. Berklee’de öğrettiğini biliyordum ve Berklee’ye giden birçok bas gitarist ondan bahsediyordu. Kendisi hakkında araştırma yaptım ve çaldığı müzikleri dinledim. Bas gitardaki “sound’u ve yaklaşımı” açısından, okulda ders alabileceğim hocalardan tarzı bana en uygun olabilecek isim olduğunu düşündüm. Kendisi hem bas gitar hem de kontrbas çalıyor. Bas gitara olan yaklaşımı kontrbastan geldiği için, çalımını ilk dinlediğimde çok hoşuma gitmişti. Lincoln Goines, Berklee’ye gitmeden önce bildiklerimi, kafamda olan her şeyi şekillendirdi, toparladı diyebilirim. John Coltrane’in müziğini birlikte derinlemesine çalıştık, bas gitarda bebop müziğinin icrasına yoğunlaştık, birçok transkriptsiyon çalışmaları yaptık, performanslarımız oldu. Berklee’de beni her zaman destekledi, cok sevdiğim bir mentorum oldu. John Patitucci ise lise yıllarımdan beri hayranı olduğum, odamda posterleri olan bir isimdi. Boston’a taşınmadan önce Berklee’de ders verdiğini bilmiyordum. Bir gün okulun önünde arkadaşımla konuşurken yanımızdan geçti, çok şaşırıp heyecanlanıp arkasından koşturduğumu hatırlıyorum. O gün ilk kez okulun önünde kısa bir sohbet etme imkanım olmuştu, çok sıcak ve cana yakın, samimi bir tavrı olduğunu görünce kendisine hayranlığım daha da arttı. Berklee’ye devam ettiğim süre boyunca ve mezun olduktan sonraki senelerde peşini hiç bırakmadım, hemen hemen bütün workshoplarına ve sayısız dersine katıldım. John Patitucci ve Lincoln Goines seviyesindeki müzisyenlerin etrafında olduğunuzda, onlarla konuştuğunuzda, çalımlarını birebir yan yana dinlediğinizde onların enerjilerini, ruhunu ve öz insanlığını çok güçlü bir şekilde hissediyorsunuz. Sizin insan ve müzisyen olarak kendiniz için hayal edebildiğiniz en üst potansiyelin daha ilerisini görüp sizin şu an yaptığınızdan daha iyisini yapabileceğinize inanıyorlar ve buna sizin de inanmanız için sizi şevklendiriyorlar. Çok destekleyici, genç müzisyenlere umut veren, 24 saatlerini çalışmaya ve ilerlemeye, öğretmeye, müziği ileri götürmeye adamış insanlar. Böyle mentorlarla ve müzisyenlerle görüştüğünüz veya konuştuğunuz zaman, müzisyen olarak daha ileriye gitmeniz için, çok çalışmak ve çalıştığını paylaşmak, çevrenizi de elinizden geldiğince ileriye götürmek için şevkleniyorsunuz.
  1. Pandemi döneminde yazdığınız “Original Bass Grooves For Essential Styles” kitabı Bunker Hill Universitesi’nde akademik kaynak olarak literatüre geçti. Bu konuda neler söylersiniz?
Bu proje aslında pandemiden önce başladığım ama pandeminin getirdiği zaman bolluğuyla hızlanan bir çalışma oldu. Kitabın konusu; yıllar içerisinde üzerinde çalıştığım, bas gitarda farklı müzik tarzlarında eşlik konusundaki yorumum diyebiliriz. Ana hatlarıyla, altı değişik tarzda bestelediğim 100 farklı bas gitar eşlik bölümünden oluşuyor. Bu tarzlar Pop, Blues, R&B, Motown ve Afrika stillerinden oluşuyor. Bu tarzlarda müzik yapan gruplarla çalmak isteyen bas gitaristlerin alıp çalışabileceği ve stiller hakkında bilgi edinebileceği, grup çalışmalarında uygulanabilecek bir kaynak. Boston’da, geçtiğimiz 4 senedir öğretim üyeliği yaptığım Bunker Hill Üniversitesi’nde kaynak olarak kullanılması beni çok mutlu etti. Temennim Amerika’da ve Türkiye’de daha geniş kitlelere ulaşması ve özellikle genç bas gitarist arkadaşlarımın bu kitapla buluşmaları.
  1. Yakın zamanda bir albüm ya da single çalışmanız var mı?
Şu an Boston’da birkaç farklı projede yer alıyorum. Bunların bir kısmı caz, bir kısmı pop ve rock olmak üzere değişiyor. Pandemi dolayısıyla şu an performanslar askıda olduğu için farklı sanatçılarla internet üzerinden beste ve video projeleri yapıyorum. Geçtiğimiz aylarda Boston’da yasayan Grammy ödüllü davul sanatçısı Mark Walker ile kendi kompozisyonum olan ‘’Reaching Forward’ı’’ duo proje olarak kaydettik. Klavyeleri ise çok yakın piyanist ve kompozitör arkadaşım Oğuz Can Özcanlı çaldı. Çok yakında single olarak tüm müzik platformlarında yayınlanacak. Bunun yanında son yedi senedir Amerika’da birlikte çaldığım Paul Brown & The Killing Devils rock grubuyla ‘’Res Judicata’’ adlı son albümümüzü çıkardık. Grubun Amerika’daki fan kitlesi son yıllarda sosyal medya aracılığıyla ivme kazandı diyebilirim. Youtube’daki bazı video kliplerimizin 1 milyonun üzerinde izleyicisi var. Bu grupla Amerika’nin Los Angeles’taki tarihi rock venülerinden Guns N’ Roses ve The Doors gibi grupların çaldığı Whisky a Go Go’da birden fazla kez sahne alma fırsatı buldum. Pandemiden sonra bir Amerika ve Avrupa turnesi bizi bekliyor. Pandemi döneminde Boston’un çok değerli caz gitaristlerinden Jonathan Hurley’nin ‘’Never Again Part Two’’ adlı albümünde bas gitarist olarak yer aldım. Albümde Boston’un ileri gelen caz müzisyenlerinden, dahi piyanist Matt Savage da yer alıyor. Önümüzdeki aylarda yine Boston’da yaşayan Grammy Ödüllü bas gitar sanatçısı Oscar Stagnaro ile duo bas projesi olarak kaydettiğimiz, kendi bestem olan “Far From Home” tüm müzik platformlarında single olarak yayınlanacak. Bunun yanında, kayıtlarında bas gitarist olarak yer aldığım San Antonio, Texas’da yaşayan değerli müzisyen arkadaşım Berk Ağar’ın ‘’Road Trip’’ isimli albümü nisan ayında yayınlanacak. Albümde Mark Walker ve Ethan Wickman gibi Grammy Ödüllü isimler yer alıyor.
  1. Son olarak, Covid-19 döneminde sahne sanatları ve etkinlik sektörü büyük bir sekteye uğradı. Şu an Amerika’da durumlar nasıl, yaz sezonundan beklentiniz neler?
Bu yaz sonunda Amerika’da, Boston şehrinde, 11. senemi doldurmuş olacağım. Bu 11 sene içerisinde, her seviyeden, birçok farklı tarzda müzik yapan, farklı enstrüman çalan müzisyenleri dinleme, onlardan öğrenme ve onlarla çalışma fırsatı yakaladım. Burada yaşadığım süre içerisinde, özellikle okuldan mezun olduktan hemen sonraki yıllarda iş bulmakta zorlandığım zamanlar oldu. Fakat Boston’da bulunduğum süre içerisinde hiçbir sene, çevremdeki müzisyenler için de öyle olmak üzere geçtiğimiz bir sene kadar kurak geçmedi. Pandemiden önce haftada 4-5 “gig” çaldığımız zamanki tempodan senede 4-5 “gig” çalar hale geldik. Covid tüm ülkelerde olduğu gibi Amerika’daki müzik sektörüne de büyük darbe vurdu. New York’ta dünyanın en ünlü müzisyenlerine ev sahipliği yapan ‘’Jazz Standard’’ gibi tarihi caz kulüpleri kapandı. Bir senedir müzisyenler evlerinden internet üzerinden canlı konserler ve dersler vererek geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Birikimi olanlar birimlerini yiyor, olmayanlar ise müzik dışı işlerden para kazanmaya çalışıyorlar. Hepimiz için çok zor bir dönem oldu. Yaz döneminde, Amerika’da aşılamayla birlikte kültür sanat aktivitelerinde biraz da olsa hareketlenme olacağını. 1 senedir eğlence mekanlarının, konser salonlarının ve restoranların kapalı olması insanlarda eğlenmek, gezmek, kültür sanat etkinliklerine katılmak için bir açlık yarattığı gibi, müzisyenlerde de mesleklerini icra etme konusunda bir açlık yarattı. Bu iki tarafın birbirinin ihtiyacını uzun bir süreliğine doyurması gerekecek. Parası olan girişimci işletmeciler bu durumu yeni bir yatırım fırsatı olarak görebilirler. O yüzden, kapanan kültür sanat mekanlarının yerine zamanla yenileri açılacaktır diye düşünüyorum. Teknolojinin değişim hızı gittikçe hızlanıyor ve bu yüzyıl içinde müziğin şu an tahmin edemeyeceğimiz şekillerde ve formlarda dinleyiciye sunulduğuna şahit olabiliriz. Covid-19 öncesindeki dönemde dijital müzik dinleme platformları ve Youtube, müziğin ve müzisyenin dinleyiciyle birebir temasını zaten oldukça zorlaştırmıştı. Pandemiyle beraber bu durum tavan yaptı ve dinleyici şu an konserlere gitmek, canlı müzik dinlemek için sabırsızlanıyor. O yüzden, yaz döneminden başlayarak önümüzdeki dönemin müzisyenler için hareketli olacağını düşünüyorum.  
pandemi Müzik John Patitucci Lincoln Goines

İlginizi Çekebilir