Mutfakta yaklaşık 25 yıllık bir mazim var… İsviçre’de ve Almanya’da aşçılık üzerine eğitim aldım. Sonrasında yaklaşık 9 yıl Almanya Baden – Baden’da büyük bir organizasyon ve catering firmasında ikinci şefliğe kadar yükseldim. Bana en çok şey katan yurtdışı tecrübem kesinlikle Alman disiplinini deneyimlemem oldu. Birçok ülkede organizasyonlara katıldım. Bu organizasyonlarda Ege Bölgesi’nin zeytinyağlılarından tutun da otlarına kadar birçok yemeğini yaptım. 2014, 2015 ve 2016 yıllarında Tokyo’da düzenlenen 29 Ekim balolarını ben düzenledim. Çeşitli ulusal televizyon kanallarında yemek programları yaptım ve birçok yerel gazetede gastronomi ile ilgili yazılar yazdım. Dünyanın çeşitli ülkelerinde hala Türk Mutfağı’na katkıda bulunmaya devam ediyorum. Yurtiçinde gastronomi ile ilgili birçok dernekte aktif olarak görev almaktayım.
Yaklaşık dokuz yıldır, çalışmaktan mutluluk ve onur duyduğum Erdoğan Özgörkey ailesine ait Key Hotel’de Executive Chef olarak çalışmaktayım. Görevimi hep ileriye taşımaya gayret ederek, daha iyiye ulaşmaya gayret ederek sürdürmekteyim. Her sene yeni menüler yaratmak, Ege Bölgesi’ne ait tatları mutfağımda kullanmak çok zevk alarak gerçekleştirdiğim bir görev. Tabii bu anlamda çok zengin ve şanslı bir bölgeyiz, meyve ve sebze olanaklarımız çok geniş.
Evliyim ve ilkokula giden bir oğlum var. Yaklaşık on yıldır Urla’da yaşıyoruz. Şehir hayatındansa toprakla uğraşabileceğimiz, çiçek ekebileceğimiz bir ortamda yaşamayı tercih ettik. Sanırım benim toprağı sevdiğim kadar toprak da beni seviyor ki kopardığım bir dalı tekrar ektiğimde misliyle büyüyor.
Eşim, Ontur Otelleri’nin genel müdürü. Dolayısıyla birbirimizin dilinden anlıyoruz. Bizim işimiz zaman zaman çok uzun saatler çalışmayı gerektiriyor ve bu noktada eşler arasında anlayış çok önemli. Biz hem işimizi hem de hayatımızı paylaşabiliyoruz, bu açıdan çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
Franchise, sizin de bildiğiniz gibi; bir markanın imtiyaz hakkı sahibinin belirli bir süre, koşul ve sınırlar içerisinde, işin yönetim ve organizasyonuna ilişkin bir disiplin; destek sağlayarak, belirli bir bedel karşılığında, belli prosedürler çerçevesinde bağımsız yatırımcıya iş imkânı sağlaması ve iş ilişkisidir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan franchise sistemi sonradan Avrupa’ya ve dünyaya yayılmıştır. Günümüzde de verimliliği ve karlılığı sebebiyle oldukça popüler olan ve güzel sonuçlar doğuran bir sistem haline gelmiştir.
Franchise ile küçük girişimci bile büyük bir firma gibi davranabilme imkanını elde etmiş oluyor. Franchise alan, reklam ve pazarlama anlamında gerekli desteği sağlamış oluyor. Özellikle yeni bir sektöre adım atan yatırımcılar sektöre giriş yaparken artılarla başlamış oluyor.
Bugün, alışveriş merkezleri zincir marka olmayanlara yer vermek bile istemiyorlarsa bu durum franchise kuruluşlarının ne kadar daha sistemsel, profesyonel ve oturmuş bir yapı ile çalışıyor olduklarına işaret eder. Bu bile rekabet anlamında nasıl üstünlük sağlanacağının önemli bir göstergesidir bence. Diğer taraftan da hali hazırda Türkiye’de markalaşmış ve franchise verebilecek güçteki firmaların pek çoğu yiyecek içecek sektöründe faaliyet gösteriyorlar. Bana kalırsa burada ki tek endişe ve sıkıntı; franchise yatırımlarının kontrolsüz büyümesi noktasında çıkabilir. Bu sektörde, özellikle gastronomi noktasını ele almam gerekirse denetlememe ve kontrol mekanizmasının çok iyi işlemesi gerekiyor ki farklı bölgeler, farklı şehirler hatta farklı ülkelerde aynı hizmet ve aynı yemek kalitesi yakalanabilsin. Kanaatimce bu da kurumsal bir süreçten geçiyor.
Markanın franchise sistemi kurulduğunda, bütün veriler kayıt altına alınıp her lezzet yazılı reçetelere döküldüğünde, görsel kayıtlar oluşturulduğunda ve tüm bunlar sıkça yapılacak mutfak eğitimleri ile de desteklendiğinde mutfaktaki başarı kaçınılmazdır. Diğer şekilde markanın gastronomi tarafının amatör kalacağı ve büyüyemeyeceği de aşikardır. Bana göre marka büyüdüğünde, işletmesi güçlü olduğunda, kurumsal altyapısı sağlam olduğunda franchise ağını kurgulamak ve kurmak çok daha kolay.